Kayıtlar

Kaos

Resim
Ben "evrim"in gerçek çocuğuyum; lafın gelişi değil, gerçek anlamda.* Çünkü evrim, nicelerinin içinden, az olanların bilinciyle ilerler. Evrim, bilenlerin yozlaşması ve bilme ile kalabilenlerin çektikleri azap ile oluşmuştur. Ne mutlu zamanı geldiğinde benden nefret edebilecek olanlara, bu yolla kutsayacaklar beni. Anlamsızlığım, anlamsız kılınışım, tüm değerlerimin yitimi ancak o zaman, ancak o gözlerde ve ancak o ağızlardan çıkacak sözlerde kendini bulacak. Yükselmeden önce batmak gerek, elinden geldiğince batmalı insan, en derin çukurlara inmeli, ki yükselebilsin. Ben Evrim'in gerçek çocuğuyum; çünkü azım, ve benim bilincimle ilerler evrim... 17-04-2007 Salı 14:55 Giriş cümlesi, Kaos (A. ve V. Taviani Paolo Kardeşler, 1984, İta.) Giriş Metninden esin alınmıştır. Cümlenin orjinali: "ben kaos'un gerçek çocuğuyum, lafın gelişi değil..." şeklindedir.

Don Kişot

Resim
Sıkıştım sınırlı mekanında sonsuz zamanın; tüm insanlar yalnızca isterken… Verecek neyim var!? İstemeyin benden daha fazla, istemeyin ki vereyim… Ve çocuklarım, ah masum çocuklarım… Siz neler istersiniz, ve neden? İstemeyin benden, çünkü hiçbir şey veremem sizlere… Almayı bilmiyorken siz… Çocuklarım, eğlenin, gülün! İsteyin her zaman istediğinizi; tek beklentiniz, daha fazla, daha fazla oyuncak olsun… isteyin hep istediğinizi; arttırın ihtimalleri. Kızmam artık size, çok kızdım şimdiye dek. Sevmem sizi, nefrette etmem… Zaman gelip, oyuncaklarınız silahlara dönüşüp –kendi kendine, size sormadan hareketlenen- ellerinizi kestiğinde gelip isteyin benden merheminizi, çünkü buradasınız, ayaklarımın altında; ve o zaman vermeyeceğim size merhemimden, irademle olmayacak, çünkü ne severim sizi ne de nefret ederim, merhemim size akacak! Odur ki, duramaz yerinde, fışkırır bedenimden zihnimden. Ama yerçekimine aykırı akar… o yüzden zamanınız gelmedi daha. Zamanınız; silahlara dönüşecek oyuncakl

Himalaya

Resim
Kim derki tepelerde yaşanamaz!? İmkansızdır oralarda barınmak? Ne yemek olur orada ne de içmek? Kim gülebilir soğuktan titrerken çenesi? Kim içebilir buz gibi suyu? Nasıl koşulabilir karda ve buzda? Ve nedendir karlı tepelerdeki sonsuz yalnızlık? Kim derki tepelerde yaşanamaz, hele böylesi yükseğinde? İşte tüm bu soruları sizin yerinize sordum çok önceleri… Cevaplar buldum ve yanlıştılar. Çünkü bilinmezle ilgili soruyordum soruları. Ayak bile basmamıştım henüz tepeye giden patikaya. Bilmiyordum patikanın ardındakileri, öngöremiyordum, kime sorduysam cevap alamadım. Habersizdi birçoğu, hem yoldan, hem tepelerden. Tek korkum olanla; “korkuyla” savaşmaya karar verdim ve girdim yola. Beni görenler hayret ve acımayla baktılar önceleri. Korkularıydı onları şaşırtan ve acımalarını sağlayan bana. Birkaçı cesaret bile edebildi yanıma sokulmaya ve hatta birkaçı yoldaş olmayı teklif etti. İlk adımlarımla, adım attılar. Birçoğu hep bir adım geriden geldi ama takip ettiler bir süre… Ve hava so

Jesus

Resim
Materyal dünyada(!), bir damla sabah çiği gibi hissederken kendimi, ne zor, özlemle, güneş doğmadan önce, başka çiğ damlaları aramak, buharlaşıp yitip gitmeden önce… Neden sonra fark ettim imkansızı istediğimi, sanki havada kötü bir şeyler var; kötü ve fazlaca maddesel, ki onlar içime sızıp beni dünyasına katmaya çalışan… Arıyorum bir başka çiğ damlasını ve yılmayacağım, ihtimaller sıkana dek! Günler, kendinden bir öncekilerin tekrarı oldu dışımda, beynimi kemirmekle meşgul birer canavar gibi. İçimdeyse; tutamadığım, susturamadığım, sesini bastıramadığım, bastırmakta istemediğim, her kelimesinde bir başka insanın; iyilik ve anlam arayan ve tersini bulmaktan bıkan, yorgun ama güçlü, genç ama olgun, çığlık çığlığa haykıran, tarifi mümkün olamayacak bir ışık demeti, bir ruh, bilinç, yüce sanatçıdan bahşedilmiş bir parça, belki bir fırça darbesi ondan yadigar, bir fazlalık belki de, yada yoksunluk, gözleri açık bir gören, bir aşık, gerçeğe aşık bir ressam belki… Yorgunluğum kronik, alış

Neden

Resim
Tek bir soru; bilinen ve varolan tüm nesne, özne ve yüklemlere yönelik: “Neden?” 11-06-2004 Cuma (02:10)

Didoviç

Resim
Sorular ve sorunlar… Neden düşünmek acı versin ki? Acının getirdiği mutluluk “gerçek” kaynaklı ve gerçek. Bundandır ki acım mutluluğuma denktir, ve çoktandır yaşamıyorum salt(!), acısız mutluluğu… Neden suskunum, nedendir durgunluğum, “sevgili”nin yanında!? Gülmelerim, gülümsemelerim sahte miydi; hayır! İçtenlikle hepsi, rahatça! Peki neden bu sessizlik!? Yok olmaktan çok, yok etmek korkutur beni, güzele dair ne varsa dünyada! Safça, masumca isteklerimin arkasındaki özlemlerim, mavi ve yeşil gibi, sancısız ve göründüğü gibi safça, masumca… Tüm motivasyonlarımın temelini teşkil eden bu “iyi”lik nereden geldi ve neden, ne zaman girdi içime usulca, sorgusuz sualsiz? Dünyada bunca kötülük varken, içinde bulunduğumuz bu küçük coğrafyada, o kadar masumuz ki aslında hepimiz… İsimsiz Sırp keskin nişancının namlusundan çıkan o soğuk kanlı merminin hedefi kadar, o küçük kız, Nermin Didoviç kadar olmasakta… Bosna’dan Filistin’e, Afganistan’dan Somali’ye, Irak’tan Kore’ye, insanlar ölürken zama

Özgürlük

Resim
Sahip olduğumuz erdemleri, dilediğimizce ve sınırsızca seçimlerimize yansıtabilmektir, “özgürlük”… 19-06-2004 C.tesi (14:10)