Didoviç


Sorular ve sorunlar… Neden düşünmek acı versin ki? Acının getirdiği mutluluk “gerçek” kaynaklı ve gerçek. Bundandır ki acım mutluluğuma denktir, ve çoktandır yaşamıyorum salt(!), acısız mutluluğu…
Neden suskunum, nedendir durgunluğum, “sevgili”nin yanında!? Gülmelerim, gülümsemelerim sahte miydi; hayır! İçtenlikle hepsi, rahatça! Peki neden bu sessizlik!? Yok olmaktan çok, yok etmek korkutur beni, güzele dair ne varsa dünyada! Safça, masumca isteklerimin arkasındaki özlemlerim, mavi ve yeşil gibi, sancısız ve göründüğü gibi safça, masumca… Tüm motivasyonlarımın temelini teşkil eden bu “iyi”lik nereden geldi ve neden, ne zaman girdi içime usulca, sorgusuz sualsiz?
Dünyada bunca kötülük varken, içinde bulunduğumuz bu küçük coğrafyada, o kadar masumuz ki aslında hepimiz… İsimsiz Sırp keskin nişancının namlusundan çıkan o soğuk kanlı merminin hedefi kadar, o küçük kız, Nermin Didoviç kadar olmasakta…
Bosna’dan Filistin’e, Afganistan’dan Somali’ye, Irak’tan Kore’ye, insanlar ölürken zamansız, ben sıcak yatağımda nasılda rahat yatıyorum!? Nasıl melek olunur böylesi bir Dünya’da!? Katlanamadıklarım listesine kendimi nasıl sokmam, üst sıralardan, bu zamansız ölümleri hatırladıkça!?
Neredeyim, neler yapıyorum ve neden!? Bu soruları sormaya başladığım an anlamıştım, ölüme dek sormaya devam edeceğimi aynı soruları; Tüm şehir, tüm ülke, sistem, düzen, çevrem, tüm insanlar (kimi bilinçli, kimi bilinçsiz olmakla beraber), tüm insansılar, gülenler(!), cevapları bul(a)mamam ve bir an gelip bu çarklar sisteminin bir dişlisine bile olsa zarar vermemem için “istemli ve sistemli” bir çalışma içerisindeyken üstelik… Bu oluş, dışımdaki tüm insanlarla mecburi ve düşünsel/manevi bir savaş anlamına gelse de, tüm “sıkıntılarımın” kaynağı olsa da, insanca varoluşumun özünü reddedercesine, vazgeçmeyeceğim bir savaş…
Nedendir insan olmak istemeyişim!? Neden gülümsememe neden oluyor bu düşünce, mutlulukla; üstelik garipsenirken dışımda! Bu noktada aldığım garipsenme tepkisi, temelinde haksız sayılmaz. Ancak burada gözardı edilen nokta; “melek” adının sözlük/terim karşılığı dışında, beynimde çağrıştırdığı bağlantıların önemidir ve bunlarsa, kabaca; saflık, masumiyet, iyilik, temizlik, açıklık, haksızlığın karşına duvar olup yükselebilmek arşa kadar, ve kendini cezalandırabilecek kadar büyük olabilmek, art niyetsiz, duyguyla ve daha önemlisi paralelinde doğru işleyen mantıkla yaşamak, ve bütün olabilmek doğayla… ve bunun gibi aynı insanda toplanması imkansız(!) olan (kısıtlı zamanda hatırlanamayacak kadar çok ve önemli) tüm erdemler…
Bulutlara değecekse kanadım; bunun için kendinden öncekileri unutturacak, nice acılara gebe olsam da, savaşmaya değmez mi? Yarın melek olabileceksem, bugün ölmeye değmez mi? Neden sevişmeyeyim zamanla, ateşten yatakta?
Yalnızlık olacaksa tek yoldaşım bu yolda; hiç konuşmadan, sessizce yürüyecek olsa da, olsun, gelsin yanımda. O da benim bir parçam değil mi nasılsa?

12-06-2004 C.tesi (03:18)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Himalaya

Kaos